2022 yılında başlayan Bahçeşehir Üniversitesi, Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans programını 24 Aralık 2024 tarihinde başarılı bir şekilde gerçekleştirdiğim tez savunmam ile bitirdim.
Uluslararası Beyin Göçü Dinamikleri: Hindistan ve Türkiye Kıyaslaması başlıklı tezime aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
İpek Aral-Yüksek Lisansı Tezi Ocak 2025-BAÜ
Tezsiz başladığım lisans programının bir yıl süren ders döneminin bitiminde ani bir kararla tezli programa geçebilmek için ALES’e girdim ve tezli programa geçiş hakkı kazandım.
Tez konumun ne olacağına karar vermeye çalışırken sevgili meslektaşım Murat Arslan “Neden beyin göçü çalışmıyorsunuz?” diye sorunca tabir yerindeyse zihnimde bir ampül yandı ve “Evet, beyin göçü” dedim. Hatta 2. dönem Araştırma Yöntemleri dersinde Beyin Göçü üzerine bir ödev hazırladım.
Tezli programa resmi geçişi yaptıktan sonra kendime tez danışmanı bulmam gerekiyordu ve Uluslararası İlişkiler Teorileri dersinin zorlu hocası, Mülkiyeli abim sevgili Prof Dr Ramazan Gözen’e telefon açtım. “Tez danışmanım olur musunuz?” teklifime belki de beni sınıf temsilcisi seçmiş olması ve derslerdeki soru cevap alışverişlerimizin etkisiyle ters yaklaşmadı(kendisi reddetmesiyle meşhur). Sadece “Yapacağın çalışmanın bana bir şeyler öğretmesi lazım, yoksa tezi kabul etmem” dedi. Ben de “Tamam” şeklinde cevapladım ve hep hocamın omzuma yüklediği bu misyonun altından kalkacak şekilde araştırma, yapılandırma, yazma, düzeltme, savunma sürecimi yürüttüm.
Aklımdaki tez kurgusunda TC Devleti, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ile yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştirerek sahadan nitel veri toplamak vardı. Ama resmi mercilere gönderdiğim birkaç e-postama cevap alamayınca bu kurgunun beni bir noktaya taşıyamacağını anladım. Bunun üzerine globale açıldım ve dünyada en büyük beyin göçü veren Hindistan ve Çin’i mercek altına aldım. Katı otoriter bir devlet yönetimine sahip Çin’in yaşadığı beyin göçüne dair ulaşabildiğim kaynak ve verilere pek güvenmediğimi hissettiğimde tüm algımı ve enerjimi Hindistan’ı araştırmaya yönelttim. Bu arada tezimi bir dönem uzattım. İlk gününden son gününe kadar literatür taramam 1,5 yıl sürdü diyebilirim. Literatür taraması yaparken ScholarAI’ı etkili kullandım. Üniversitemin sağladığı yetki ile makale ve tez çalışmalarını barındıran pek çok dijital yayın portalı ve kütüphaneye giriş yapabildim, bulduğum makaleleri bedelsiz kullanabildim.
Tezimi yazma denemelerime 2024 yılının Nisan ayının ilk haftası başladım. Ramazan Hocam benden;
- Mayıs ayı sonuna kadar tez içeriğimi ve yazma kalitemi görmek üzere en azından otuz sayfalık bir ‘Tez Önerisi’ hazırlamamı (perf: Mayıs sonu ilettim),
- Tezimi en az elli kaynak kullanarak yazmamı(perf: 228 kaynak kullandım),
- İçeriği en az beş bölüm olacak şekilde kurgulamamı(perf: 7 bölüm ile içerik kurgumu yaptım),
- Tezin bitmiş halini de en geç Eylül ayı sonunda kendisine iletmemi istemişti (perf: Eylül’ün üçüncü haftası teslim ettim).
Mayıs ayında sonradan baştan aşağı değiştireceğim ‘Giriş’ ve ‘Dünyada Beyin Göçü’ bölümlerimi Hocama gönderdim. ‘Devam et’ geri dönüşünü aldığımda sevindim.
İlk onaydan sonra tezi resmen yazmaya başlamak çok zor oldu. Örneğin yazacağım diye bilgisayar başına oturduğum ilk iki gün ekrana boş boş baktım. Parmaklarım bir türlü yazmak için klavyeye gitmiyordu. Moralim bozuldu ama pes etmeyeceğimi de bildiğim için ben de daha fazla literatür taraması yaparak saatlerimi, günlerimi, neredeyse bütün Haziran ayımı geçirdim. Sonunda Haziran ayındaki bayram tatili için gittiğim Datça’da bir sabah herhalde teneffüs ettiğim bol oksijenin de etkisiyle gelen ilhamla ‘en iyisi biraz Hindistan yazayım’ diyerek ilk satırlarımı mis gibi orman kokusu ve cır cır böceklerinin sesleri eşliğinde yazmaya başladım. O gün adeta bir mucizeydi.
Tez yazmam gerektiğini göz önünde bulundurarak hazırladığım yıllık iş programım çerçevesinde Temmuz ayında iş tempomu aza, Ağustos’ta ise sıfıra indirmiştim. İki ay süresince sabahtan akşama kadar makaleler, web siteleri, kitaplar ve cümle, paragraf, başlık kurguları arasında boğuldum. Bu baskı ve stres yetmiyormuş gibi bir de neden olduğunu anlayamadığım şekilde her iki ay da birer defa gıda zehirlenmesi yaşadım. Bunca perişanlığa rağmen Ağustos ayı sonu geldiğinde tezimin %95’ini bitirmiştim. Sonra hiç beklemediğim bir olay gerçekleşti; 11 Eylül 2024’te Babamı kaybettim. Ben durdum. Durdum. Babamın donmuş bedeneni toprağa uğurladım, sevgisini yüreğime, fotoğraflarından yaptığım bir kolajı da çalışma masamda karşıma koydum, derin nefesimi aldım, bugüne kadar pek çok iş çıkartan, başaran büyük ellerime baktım ve artık noktayı koymak üzere tez yoluma devam ettim.
21 Eylül 2024’te Hocamın istediği gibi tezimi kendisi ile paylaştım. Kasım ayının ikinci haftasına kadar tezim üzerine ekler, değişiklikler, düzeltmeler yaptık. En büyük değişiklik tezimin isminde oldu. Hocamın yönlendirmesiyle uluslararası ekonomi politik teorisi çerçevesinde incelemeye çalıştığım beyin göçü kavramını daha pratiğe dayalı bir eksene oturttum. Bütün güncellemeleri yaparken konusuna hakim, tecrübeli ve ilgili bir danışmanla çalışıyor olmanın ne kadar büyük değer yaratığını birebir yaşadım. Ramazan Hocamın tezim üstündeki hakkı çok büyüktür.
“Bitti” dediğimiz noktada Hocam tezin nihai halini intihal analizine soktu. Sonucu %2 olarak paylaştığında yine çok sevindiğimi hatırlıyorum. Diğer beni çok mutlu eden an ise Hocamdan “Senin tezinden beyin göçünü öğrendim. Çok titiz bir araştırma yaptın, tezi iyi yapılandırdın. Özellikle zengin kaynakça ve veriler tezinin en güçlü tarafı” cümlelerini duymaktı. Böylece Hocamın tez danışmanlığını kabul ederken bana yüklediği misyonu gerçekleştirmiş oluyordum. Bu geri bildirim benim için bir ön mezuniyet niteliğindedir.
Sonrasında üniversite ile tez teslimi diyaloğumuz yani bürokratik süreç başladı. Tez jüri üyelerim belirlendi ve 24 Aralık 2024, saat 15:00 için D-501 nolu sınıf rezerve edildi.
Jüri günü çok heyecanlıydım. Güzel bir tez sunumu hazırladığımı düşünüyordum. (Blogun ‘Akademik’ bölümünden sunumuma ulaşabilirsiniz) Saat 12:00’de okula vardım. Hocam da benden kısa süre sonra geldi. Tez sürecimdeki en ilginç olaylardan biri de, iki yıldır tanıdığım, derslerini online aldığım, tez sürecinde 3-4 defa yine online ve ara ara telefonla konuştuğum sevgili tez danışmanım Prof Dr Ramazan Gözen ile ilk kez yüz yüze jüri savunmam öncesinde karşılaşmış olmamızdır. Üniversitenin İstanbul Boğazı’na bakan çatı katı kafeteryasında iki saat süresince sohbet ettik, jüri onay belgelerini doldurduk ve savunma zamanının gelmesiyle birlikte sınıf katına indik.
Jüri üyelerinden önce Prof Dr Suna Gülfer Ihlamur Öner (gözlüklü), sonrasında Dr Damla Bayraktar Aksel geldi. Açılışı yapan Ramazan Hocam jüri başkanlığını Gülfer Hocaya verdi ve ben savunmama başladım. Toplam bir saat sürmesi planlanan savunmam jürinin katkılarıyla birlikte iki buçuk saat sürdü. Süre sonunda Ramazan Hoca beni sınıf dışına çıkardı. Sınıfa geri çağrıldığımda jüri başkanlığını tekrar üstlenen Ramazan Hocam ‘Yöntem’ konusundaki eki benden hemen yapmamı istedi ve sakin bir şekilde “Tez Savunması Tutanağına seni Başarılı-(S) olarak işaretliyoruz. Mezunsun” dedi.
Yüksek lisansa başladığım ilk gün çok heyecanlı, tezli programa geçiş yaptığımda gergin, tezi yazarken kah şaşkın kah sıkkın kah çılgındım. Şu anda kendime “Ne hissediyorum?” diye sorduğumda “Muzaffer bir komutan gibi gururlu ve sakin” diyorum. “Kiminle savaştın ki de yendin?” diye sorulacak olursa, “Konfor alanındaki İpek’e meydan okudum ve öz tembelliğimi yendim” cevabımı verebilirim.
Peki savaşa devam mı?
Son nefesime kadar.