Anne, çocuğuna sarıldığında yüreği ile “seni seviyorum”, aklıyla “bana güven” der. Çocuk, annesi ona sarıldığında mutlu olur. Ebeveynler, sevgi ve güvenin sürdürülebilirliği için hem maddi, hem de manevi boyutta büyük emek verirler, tehlikeleri evden uzak tutarlar.
İş hayatındaki bireylerin de bir çocuktan farkı yoktur aslında. Her çalışan işini, yöneticisini, iş arkadaşlarını, şirketini sevmek ister. Kendine, yöneticisine, iş arkadaşlarına, şirketine güvenmek bir ihtiyaçtır, saygının kaynağıdır. Sevgi ve güven ortamı sağlandığında iş hayatındaki fert mutludur çünkü tehlikelerden uzaktır.
Gelelim Türkiye’de yaşayan bizlere. Ben, beni idare etmekten sorumlu insanlar tarafından sevildiğimi bilirsem ve onlara güvenirsem mutlu bir vatandaş olurum. Beni ötekileştiren bir lider ve ülkemde her gün patlayan bombalar, öldürülen insanlar, tepetaklak giden ekonomi için sorumluluk almayan, sürekli bahane üreten (Sakın unutmayın, üretilen bahane sayısı arttıkça, kalite düşer) bir yönetici ekibi ile mutlu olmam mümkün değildir. Günün sonunda varlığım tehlike altındadır. Bu tehlikenin nedenlerini araştırdığımda karşıma büyük çaplı ahlak düşüklüğü ve bilgisizlik çıkıyorsa, tehlikeyi yok etmek için derhal düşünmeye ve çalışmaya başlarım. Çünkü, en başa dönelim, ben bir anneyim, çocuğumun mutluluğu ve güvenliğini sağlamak benim için herşeyden önemlidir.
Bugün istediğimiz kalitede bir sevgi ve güven ortamını ne kendimize, ne ailemize, ne iş ortamımıza, ne memleketimize, ne coğrafyamıza, hatta dünyamıza sağlayamıyorsak, tedirgin ve olumsuzsak, lütfen ilk başta dönüp aynaya bakalım, kendimize koçluk yaparak şu zor soruyu yanıtlayalım:
Bu tehlike dolu ortamdan korunmak ve onu düzeltmek için neler yapabilirim?
Ben soruyu kendime sorduğumda ilk yanıtım “psikolojik direncimi yüksek tutmalıyım“ oldu. Birinci cevap sağlam olursa, ikinci adım olan aksiyon için illa ki doğru bir fırsat karşımıza çıkacaktır diye düşünüyorum.
2017 yılında psikolojik direncimizin yüksek, aksiyon irademizin sağlam olmasını dilerim.