İpek Aral tarafından yazılmış tüm yazılar

Çocuklar Ölmesin İK


Çocukluğumu hatırlıyorum. 1980’lerin başı. Zor günlerdi, insanlar mutsuz, huzursuzdu. Ama kimse “çocuklar ölmesin” diye bağırmıyordu. Kulakları açık bir çocuktum, benim hakkımda bu şekilde bağırılsaydı, hatırlardım.

Çocuklar Ölmesin2016 yılındayız. “Çocuklar ölmesin” diye bağırıyoruz. Bağırdığımız için cezalandırılıyoruz.

Zaman ilerlerken biz ne kadar gerilemişiz.

Bu çok zalim ve hastalıklı bir durum.

Bütün insan kaynakları camiası olarak, mesaisini insanın mutluluğu, iyi olması için harcayanlar olarak, insanların eğitiminden sorumlu 1128 akademisyenin sergilediği dik duruşu sergileyebilmeliyiz. Barış için, çocukların ölmemesi için onlarla birlikte haykırabilmeliyiz, direnmeliyiz.

Yarın, çocuklarımız “Memleket bu hale gelirken sen ne yapıyordun?” diye sorduğunda ne cevap vereceğiz?

Sorunlu değil, sorumlu olmak zamanıdır.

#ÇocuklarÖlmesinİK

Bağzı Üniversiteliler grubunun açtığı imza kampanyasına katılın lütfen. 

 

.

Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi Bildirgesi 

Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!

Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.

Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye’nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.

Devletin başta kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.

Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.

Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz.

 

 

 

Fotoğraf: Dilek Şenol

 

 

Yetenek Yönetiminde Üç Kritik Konu

İnsan kaynakları uygulamaları arasında yetenek yönetimi pek çok etkin/etkili işletilemeyen noktası ile her geçen gün önemini arttırıyor. Şirketler kendilerine büyük hedefler koymak noktasında dönüp içeriye bakıyor. Bu hedefleri gerçekleştirecek insan var mı?

Yetenek Yönetimi Yetenek açığının ana problem olduğu günümüz iş dünyasında insan kaynakları bölümü yetenek yönetme süreçlerine ne kadar hakim? Süreçleri yapılandırırken hangi ana noktalara titizlenmesi gerekir?

Bana göre üç kritik konu var;

Birincisi, aradığımız yeteneğin kim olduğunun tanımlanabilmesi. Bu tanımın uzun perspektifle yapılması gerekir. Yetenek gelişimi bir süreçtir. Bu sürecin hangi hedeflerle, adım adım nasıl yürütüleceği çok net tanımlanabilmeli ve ölçülmelidir. Yetenek geliştirme sürecinin içindeki bir çalışan süreç hakkında kesinlikle bilgilendirilmelidir. Çalışan, kendisine yapılacak yatırımın içeriği, adımları ve kurumunun yatırımın geri dönüşünü nasıl beklediğini bilmelidir. Taraflar varılacak nokta ve beklentiler konusunda uzlaşmış olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, belirsizlik ve bilgisizlik yetenekli insanların en nefret ettiği şeydir ve bu durumlar onların kurumu terketmesiyle sonuçlanmaktadır.

İkincisi, kurum içindeki her kademeden mevcut yöneticilerin niteliğinin özellikle yetenekli insanla çalışma konusunda hızla ve şiddetle arttırılması. İstediğimiz kadar yetenekli çalışanlarımız için geliştirme programlarını tasarlayalım, günlük iş döngüsünde birlikte nefes alıp verdiği yöneticisi yeterli değilse, yetenekli çalışanları kaybediyoruz. Gerek iş kalitesi, gerekse tutumları ile yöneticiler yetenekli insanı yönlendirme konusunda yetersiz kalıyor. Şirketler acilen ‘yetenekli insanla nasıl çalışılır, yetenekli insan nasıl yönlendirilir?’ teması üzerinden yöneticilerini eğitmelidir.

Üçüncüsü ise yetenekli insanları geliştirirken sınıf eğitimi formatından iş üstünde eğitim uygulamalarına geçiş. Zorlu görevlendirme, zorlu proje atama, çapraz görevlendirme, çapraz proje atama, geçici görevlendirme, gölgeleme, rotasyon, iç eğitmenlik, iç koçluk, iç mentorluk, iç girişimcilik gibi uygulamaları acilen yetenek geliştirme programlarına tanımlamak gerekli. Bu noktada bir önceki yöneticiler ile ilgili maddeye dönmek istiyorum. Bu uygulamaları hayata geçirebilmek için çok ciddi yönetici desteği ve katılımı gerekiyor ve maalesef ki bu desteği almakta çok zorlanıyoruz.

 

Performans Ayarı – 2016

Her İK’cının mesleğine dair yüreğinde yatan bir kaplanı vardır. Benim kaplanım “Performans”. Herkese “Ben performanscıyım” derim. Bu işin en derinlerinde dolaşmak beni büyütüyor, zihnimi açıyor.

“‘Ben performancıyım’ savıyla etrafta dolaşmak kolay, bir de işini görelim İpek” derseniz, size beş yıllık Kaynağım İnsan şirket performansımı ve kendimi nasıl büyüttüğümü gösterebilirim;

2015“, “2014“, “2013“, “2012“, “2011

2015 yılını 100 üstünden 87,25 puanla kapattım. Memnunum.

Ve geldik 2016’ya.

2016

2016’dan farklı boyutlarda beklentim büyük. Göreceğiz 😀

 

Kitap: Strateji Haritaları – Norton&Kaplan ( Dengeli Karne Uygulaması)

 

Yılın Adamı

Aziz SancarAZİZ SANCAR 

2015 Yılı Nobel Kimya Ödülü Sahibi.

Aziz Sancar, Nobel ödülünü, 35 yıl boyunca ekibi ile sürdürdüğü, hücrelerin hasar gören DNA’ları nasıl onardığı ve genetik bilgisini koruduğunu haritalandıran araştırmaları ile aldı.

Kanser oluşumunda ve tedavisinde önemli bir unsur olan DNA onarımı üzerinde yıllardır çalışan Sancar, buldukları çözümün hastalara çözüm olarak ulaşmasının biraz daha zaman alacağını belirtmiştir.

1946’da Mardin’in Savur ilçesinde, 8 çocuklu, okuma yazma bilmeyen anne babanın çocuğu olarak hayata gözlerini açan Aziz Sancar, pırıl pırıl bir kariyer yapamamak yolunda üç bahaneyi çürüttüğü için Kaynağım İnsan tarafından Yılın Adamı seçilmiştir. Bahaneler:

1. Torpilim yok.
2. Kendimi geliştirecek vaktim yok.
3. Zirveye çıkmak için azim ve ahlaka gerek yok… çalmak varken.

😉

Kaynak: Wikipedia

2016 Kariyerinizin Unutulmaz Yılı Olsun

Her profesyonelin iş hayatında unutulmaz anları, insanları, olayları vardır. Bazı unutulmazlar daha yaşanırken değerini belli eder, bazıları ise yaşandıktan sonra yavaş yavaş düşüncelerimize, benliğimize kök salar. Özünde, iyisi veya kötüsüyle ‘unutulmaz’ olanlar bizi her sabah aynada gözlerinin içine baktığımız insan yapar.

2016 Calender on the red cubes

Sizler için 2015 yılının sıfatı ne olacak bilemiyorum ancak, 2016 unutulmaz bir yıl olmak potansiyeline şu an itibariyle sahip. Sizlere onu unutulmaz yapabilmeniz için üç kilit tavsiyem olacak;

1. Kendinize bir mentor bulun.

Mesleğinde bilgi ve tecrübesine saygı duyup inandığınız bir kişiye mentorunuz olma teklifini götürün. Eğer kabul edilirseniz mutlu olun. Mentorunuzla her ay bir araya gelin. Sorular sorun, dinleyin, tartışın, aklınızı büyütün. İnsanın doğru insana kendisini teslim etmesi kadar olgunlaştırıcı ikinci bir şey yoktur.

2. Hiç bilmediğiniz bir konuyu öğrenmeye başlayın.

Hepimiz her gün hemen hemen aynı insanlarla, aynı ortamlarda, aynı işleri yapıyoruz. Bir de hiç yapmadığımız, hiç denemediğimiz ama hep de merak ettiklerimiz var. İşte o en çok merak ettiklerinizden birini seçin. Zamanım yok, param yok demeyi bırakın. Öğrenmeye başlamak için tek ihtiyacınız “evet” demek. İnsan beynini sürdürülebilir şekilde dinamik ve pozitif tutan tek şey “öğrenmektir”.

3. Yazın.

İşiniz hakkında yazın. Örneğin bir blog açın. Yazmak büyüdür. Yazmak kaybetmemektir. Yazmak terapidir. Yazmak duygulanmak, düşünmek ve ardından hayattaki en zor edimi gerçekleştirmek yani üretmektir. Hiç kimse değil, sadece kendiniz istediğiniz için ürettiğinizde mesleki anlamda da gerçek mutluluğu yakalayacaksınız.

2016 yılı kapıda. Onu kariyerinizde unutulmaz kılmak, sizin elinizde. Büyük değişimler küçük adımlarla başlar, yeter ki ilkini siz atın.

Yeni yılınız kutlu olsun.

 

 

Potansiyeli Keşfetmek

Potansiyel Performans geçmiş, potansiyel ise geleceğimizdir. Çoğumuz performansımız hakkında rahatça konuşabiliriz ancak konu potansiyelimize gelince kelimelerin ağzımızdan çıkma hızı ve adedi düşer.

Size potansiyelinizi performansınız üzerinden keşfedebileceğinizi söylesem ve bunun da çok kolay bir yolu olduğunu eklesem, aşağıdaki küçük düşünme egzersizine katılır mıydınız?

Potansiyelinizi keşfetmek için cevap vermeniz gereken sadece bir soru var:

İş esnasında, son üç ay içinde, en çok mutlu olduğunuz, kendinizi çok iyi, hatta muhteşem hissettiğiniz, “işte bu” dediğiniz an hangisiydi?

Birden çok an, olay, durum varsa çok daha iyi. Çünkü kendinizi iyi hissettiğiniz anda yapmakta olduğunuz iş her ne ise, siz o konuda yeteneklisiniz yani potansiyeliniz yüksek. Kendinizi o işe odaklayın ve enerjinizin %80’ini o an ile bağlantılı konulara harcayın ve o konularda gelişmeye çalışın.

Ve unutmayın, keşif asla bitmez. Bu soruyu kendinize hep sorun: son üç ay içinde …

 

Tercih Edilen Olmak

Cristiano RonaldoBir insanın kariyerindeki gerçek başarısı ne kazandığı para, ne oturduğu koltuk, ne de ulaştığı şöhrettir. Gerçek başarı, birlikte çalışılmak istenen ekip arkadaşı olmaktır.

İş arkadaşlarınız size güveniyor, destek gerektiğinde esirgemeyeceğinizi biliyor, çıkardığınız işin değerine inanıyor, ‘yolun sonuna kadar seninle gelmeye hazırız’ diyorsa, siz iş hayatında zirveye çıktığınız demektir. Orada kalın. Orada kalmak zaten yeterince zor.

İnanın, gerisi teferruattır.

Not: Fotoğrafta görülen Cristiano Ronaldo gelmiş geçmiş en iyi futbolculardan biri olarak kabul ediliyor. Ünlü antrenör Sir Alex Ferguson, hayatını anlattığı kitabında Ronaldo’yu antrenörlük kariyerinde çalıştığı en iyi futbolcu olarak niteler. Nedenlerinden biri olarak da, onun takım başarısını kendi başarısından çok daha fazla önemsediğini örneklerle anlatır.

 

Doğru Aday Kim? – MAÇ 3

Motivasyon ve stres, zor ve bir o kadar da bilimsel konular.

Bir çarpıcı cümle: İnsansanız özünüzün negatif olduğunu bilin.

Ne demek istiyorum?
amigdalKonu ne felsefi, ne de ulvi. Bu bilim, bu biyoloji. Size beynimizden ve onun en merkezinde, limbik sistemde (duyu-duygu merkezi) yer alan badem büyüklüğündeki amigdaladan (resimde kırmızı bölgeler) bahsetmek istiyorum.

Binlerce yıl önce, mağarada sabah gözünü açan ilk insanın beyninde sadece tek bir nokta çalışıyordu: Amigdala. Benliğimizin yaşadığı bölge olan neokorteksin (beyaz doku – düşünen, analiz eden, medeniyet, mutluluk, başarı peşindeki merkez) kullanıma girmesi daha geç dönemdedir.

Amigdala, duygusal hafızadır, ilk insanın beynindeki korku, kızgınlık, intikam merkezidir* ve noekortekten güçlüdür**. Eğer amigdalamız çalışmasaydı kendimizi 40. kattan gözümüzü bile kırpmadan aşağı atardık veya bizi sinirlendiren her insanı gözümüzü kırpmadan öldürürdük.

Peki, amigdalanın motivasyon ile ne ilgili var?

%100 ilgili var, belki biz İK’cılar için %1000. Çünkü bireysel motivasyonumuzun ötesinde, bize şirket çalışanlarının motivasyonlarının hesabı da soruluyor.

Şöyle ki, biz halen ilk insanın beyinsel faaliyet sürecini yaşıyoruz. Sabah yastığımızda gözümüzü açtığımız ilk anda duygusal hafızamız olan amigdalamız devreye giriyor ve ilk duygular olarak kaygı duyuyoruz, korkuyoruz, hatta kızıyoruz.

Kısacası, istisnasız hepimiz güne negatif başlıyoruz. Bilimsel durum bu ise, motivasyon dediğimiz olgu bilimin neresinde duruyor?

Motivasyon, insanın kendi negatif doğasının farkında olup, onu pozitife dönüştürecek duygusal disiplini her sabah, gün boyu, her korku, kaygı, kızgınlık anında ve stresli durumlarda sürdürülebilir şekilde sergileyebilmesidir. Yani kendi en ilkel, negatif doğasını kontrol edebilmesi ve neokorteksi pozitif anlamda devreye alabilmesidir. Ve bu bence hem özel, hem de iş hayatında sahip olunabilecek en kritik içsel yetkinliktir. İnsanları pikniklere götürerek, ellerine plaket vererek motive etmeye çalışmak ‘baki kalan bu kubbede hoş bir sedadır’

Etrafınızda sürekli kaygı, kin, nefret, korku, şiddet dolu, çevresini yiyip bitiren, motivasyonu düşük insanlar varsa, artık bu insanların ilkel beynin kontrolünde olduğunu ve kendilerini yönetemediklerini biliyorsunuz. Onlardan uzak durun, varsa da acilen hayatınızdan çıkartın. Ve sakın işe almayın. 

Seth Godin, Kilit Adam kitabında, şirketlerinde “kilit” konumdaki insanların üç özelliği olduğunu söyler. Bunlardan birincisi, kilit insanların amigdalalarını kontrol edebildikleri, kendilerini kaygı, korkularına teslim etmedikleri, cesaretli ve pozitif olduklarıdır.

Mülakatta çok sevdiğim bir soru ile bitireyim, bu soru gelecek MAÇ’ın teması olacak:

“Kendinizi nasıl motive ediyorsunuz?” 

 

*     Duygusal Zeka – Daniel Goleman
**   Kilit Adam – Seth Godin

 

Doğru Aday Kim? – MAÇ 1 için tıklayınız.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 2 için tıklayınız.

 

Başarmak İçin

Steve Jobs’u takdir etmeyen bir insan bulamazsınız. Tarihe adını kazımış olan bu adamın iki önemli mesajı vardır, eğer satır arasını çok yönlü okuyabilirseniz.

Birincisi, hayatta iki mantram var der Jobs: sadelik ve odaklanmak. (simplicity and focus)

Sadelik karmaşıklığın doruğudur.

Odaklanmak olgunluktur.

İkincisi, “nasıl başardınız?” diye sorarlar egosuyla ün yapmış Jobs’a … “I asked for help – yardım istedim” der.

Yardım istemek ve yardım etmek insancadır, alçakgönüllülüktür, akıldır.

White-Dove-2Bu iki mesajı ve mesajların içindeki birbiriyle kolkola girmiş sadelik, odaklanma ve yardımlaşma kavramlarını anlamak için çok çok çok düşünmek, okumak, dinlemek, çalışmak, üretmek, işbirliği yapmak, akıllı ve ahlaklı olmak gerek.

Şu an karmakarışık Türkiye’mizde şiddetle sadeleşmeye, olgunlaşmaya ve yardımlaşmaya ihtiyaç var.

Başarmak için.

 

 

Doğru Aday Kim? – MAÇ 2

Dün doğru adayı ararken üç kavrama odaklandığımı yazmıştım: Motivasyon, Ahlak, Çalışkanlık … MAÇ

Motivasyon, içinizdeki enerjiyi birşeyler yapabilmek için yönlendirmemizdir ve bu yönlendirmeyi ağırlıklı olarak bizi mutlu eden konular doğrultusunda yaparız. Yani beynimizde mutluluk hormonu serotonin, keyif hormonu endorfin, ileti molekülü dopamin salgılatan konular.

Motivasyonumuzu kendimizi mutlu edecek şekilde nereye kanalize ettiğimiz ise hayattan beklentilerimiz, hedeflerimiz, hayallerimiz, potansiyelimiz ile paralel yürür.

Mülakat sürecinde adayların duymaktan en hoşlanmadıkları sorulardan olan “5/10 yıl sonraki hedefin nedir?” bir motivasyon analiz sorusudur. Kişi kendi geleceğini şekillendirmek için ne kadar heyecan duyuyor, kendisini ne oranda keşfetmiş, hayattan ne bekliyor?

Ben bu soruyu gençlere sorduğumda ağırlıklı “yönetici olacağım” cevabını alıyorum. “Harika” diyorum destekleyerek “Peki, nasıl yönetici olacaksın?”

motivasyonMotivasyon yönetiminde “ne”yi bilmek önemlidir ancak bizi sürdürülebilir motivasyona “nasıl” ulaştırır. Nasıl, sürecin kendisidir. Dinamiktir. Analitik düşünmeyi, planlamayı, bilgilenmeyi, aksiyona geçmeyi, değiştirmeyi … en öz hali ile çalışkan olmayı gerektirir. Kısacası “ne” kolaydır, popüler olandır, ezberdir. Zor olan nasıl sorusudur. Motivasyonu yüksek insanlar “ne” ile değil, “nasıl” ile meşguldur ve hep mutludurlar. Onlar süreci verimli işletebilirlerse hayalini bile kurmadıkları noktalara ulaşabileceklerini sezerler. Zorlukların gelip geçici olduğunu bilirler, pozitiftirler. Adeta akarlar aynen atalarımızın “akan su yosun tutmaz” dediği gibi. Şirket içinde kronik şekilde ‘Karadeniz’de gemileri batmış’ havasında dolaşmazlar, zamanın kıymetini bilirler, dedikodu yaparak vakitlerini boşa harcamazlar, kendi masasını bırakıp başkalarının masası ile meşgul olmazlar, sorunlar karşısında suçlu aramaya veya bahane üretmeye değil, çözüme odaklanırlar ve kendilerini eğlendirebilmenin(hobiler) aslen bir terapi olduğunun farkındadırlar. Özgüvenlidirler.

Mutluluk ve stres üzerinden motivasyona kavramına devam edeceğiz.

.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 1 için tıklayınız.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 3 için tıklayınız.

 

Doğru Aday Kim? – MAÇ 1

Ne kritik bir sorudur “Doğru aday kim?”

Üstelik bu soruyu sadece işe alım süreci için de sormuyoruz kendimize. Doğru eş, doğru iş ortağı, doğru arkadaş kimdir sizin için, ortak paydaları ne olabilir, hiç düşündünüz mü? Ya görecelilik? Bütün zamanlar, durumlar için doğru bir insan olabilir mi?

MAÇBen böylesi hayatsal soruların cevabını aramaya “haydi MAÇ‘a” diyerek başlıyorum yani;

Motivasyon
Ahlak
Çalışkanlık

Herkes tarafından bilinen üç derin kavram.

Ancak unutmamalıyız, şirketi için doğru insanı bulmakla yetkilendirilmiş İK’cıların bu üç kavrama amatör gözüyle bakma lüksü yoktur. İK’cı bir profesyoneldir ve MAÇ‘a antremanlı çıkmak zorundadır. Ağır antreman ise bilgidir. Şimdi sizi birçok gün sürecek ağır antremana davet ediyorum.

İlk, uzun ve ağır antreman kavramımız Motivasyon olacak, yarın için eşofmanlarınızı hazırlayın 🙂

.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 2 için tıklayınız.

Doğru Aday Kim? – MAÇ 3 için tıklayınız.

 

Bir İK’cı Siyasetle Ne Yapar?

Herşey 2012 yılında, AB eğitimi için Londra’ya gittikten sonra başladı. Altı gün boyunca küreselleşmenin farklı boyutları üzerine düşünmek, konuşmak, öğrenmenin beni çok mutlu ettiğini farkettim. Neden? Çünkü herşeyin merkezinde insan vardı. Uzmanlık alanım. Dönüşte araştırma ve okuma sürecime Birleşmiş Milletler’in faaliyetlerini kattım.

2013 yılında Gezi Parkı Direnişi‘ni yaşadık.

Gezi Parkı Direnişi’nden sonra %80 oranında okuma tonumu değiştirdim. İlk elime aldığım, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’ın Diplomasi kitabı oldu. Bu ve bundan sonra bitirdiğim her eserde sevgili hocam İlber Ortaylı’yı andım: Ne kadar cahilim, keşke şimdi, burada pat diye ölsem.

2014 yılı başında Facebook ve Twitter’ın kapatıldığı sansür sürecinde İK blog yazarları olarak tepkimizi ortaya koyduk. Ancak verdiğimiz tepki, bazı kişi ve kurumları rahatsız ederek canımızı yakmaya başladığında, küçük bir aktivist grup olarak ses yükseltmenin ötesinde birşeyler yapmak gerektiğini farkettim.

2 Nisan 2014 tarihinde görüş olarak bana yakın olan bir siyasi partinin kapısından içeri adımımı attım.

360Siyaset bilimi, ilk çağ filozoflarından başlayarak büyük bir okyanus. Bu okyanusta yüzmeye başlamak çok zor, yüzmeyi öğrenmek zahmetli, boğulmamak ise bir sanat. Atomu parçalamak siyaset yapmaktan daha kolaydır diye düşünüyorum. Ancak bu yol beni en sevdiğimle, tam da istediğim şekilde buluşturdu, çok yönlü bilgiyle. Merkezi insan olan ve her açısı sonsuzluğa uzanan 360 derece sınırsız gelişim platformu; tarih, bilim, ekonomi, sanat, dünya, gelecek, …

Elbette siyaseti bilgi tabanlı öğrenmek yetmiyor, öğrendiğini analitik yorumlaman, uyarlaman ve sayısallaştırarak uygulaman gerek. Eleştirel düşünüp, sürekli geliştirebilmen ve değiştirebilmen, sonrasında da kalıcı kılmak, kültüre dönüştürmek için yazabilmen gerek. Aynen bizlerin insan kaynakları yönetiminde yapmamız gerektiği gibi, değil mi?

Günün sonunda, bilgisiz fikir sahibi olmak ne kadar tehlikeliyse, uygulamaya dönüşmeyen bilgi de o kadar faydasızdır. 

 

Zorlayınca Olmuyor

Yaklaşık dokuz aydır blog yazısı yazmıyorum. İş, güç, koşuşturma. Bir de Kaynağım İnsan’ın eski yüzünden çok sıkıldım, elim klavyeye gitmez oldu. Şekil içeriğin önüne geçer mi? Geçti. Sonra yeni tema bulayım dedim. İki tanesini satın aldım. Birini denedim olmadı, diğerine bakmadım bile. Hep birşeyler eksik, istediğim gibi değil.

Zorlayınca olmuyor.

Mülakatlar için söylerim hep, aday ne kadar yoruyorsa, o kadar yanlıştır. Doğru tema, yormayan. Aslında okuyucuya “Şekil değil, içeriğinle gel bana” dedirten.

Bunun üzerine açtım WordPress’i, hazırdaki ilk şablona tıkladım. Bitti.

“Hayırlısı” diyerek başlıyorum tekrar yazmaya.

İnsan kaynakları mı dersiniz, kitap mı, bazen sosyal konular, bazen uluslararası olaylar, ne varsa aklımda, yüreğimde, kütüphanemde yazacağım. Ama söz işinize yarayacak. Nihayetinde İK’cıyız en dibinden.

Sizleri özledim.