Dün Prof Dr. Cemil Taşcıoğlu’nun korona virüsüle verdiği mücadele sonrasında aramızdan ayrılması, akşam saatlerinde sağlık çalışanlarının virüsle enfekte olma sayıları ve sağlık bakanının “biz virüsün bu kadar hızlı yayılabileceğini bilmiyorduk” sözlerini duyduktan sonra içime aşırı sıkıntı ve keder bastı.
Sonuç yukarıda.
Bu benim tepkim.
Herkes tepki vermeli. Kendi yolu, kendi yöntemiyle.
Hepimiz neyin yapılması gerektiğini biliyoruz. Bütün dünya yaptı. Biz de neden yapılmıyor?
…
Nasıl olsa büyükşehirlerde yapılacak. Bir atasözü vardır yüzlerce kelimeden daha net:
Unutma; geç yağan yağmurlar, hayat vermez kurumuş çiçeklere.
Korona virüsü ile mücadele sürecinde yetki ve sorumluluk bilinci ile hastalarına fedakarca el veren Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu’nu kaybettik.
Yakınlarına sabır diliyorum. Allah rahmet eylesin.
.
Bugün spor, toplantı, gelişim değil, sadece TC Sağlık Bakanı’nın basın toplantısında sarfettiği şu cümlesini gündemime alıyorum:
“Biz bu virüsün bu kadar hızlı yayılacağını bilmiyorduk”
Biz dünyayı iki aydır yakından çok yönlü takip ediyoruz ve biliyoruz. Siz ve Bilim Kurulu nasıl bilmiyorsunuz? Veya kimler bunu neden bilmiyor, bilmek istemiyor?
Bir ülke adına yetki ve sorumluluk sahibi olmak nedir?
Haftalardır “Sokağa çıkma yasağı” diye bağırıyoruz.
Sabah sporumuz, teknik aksaklık nedeniyle yarıda çıktığım süreç toplantısı ve öğleden sonra diğer bir proje toplantısı. İş saatlerim klasik akışıyla, yoğun geçti. Bir gelişme olarak, ilk çok katılımcılı Zoom Toplantımı düzenledim. Kıyaslama yapacak olursam, Zoom Google Hangouts’dan çok daha rahat, hızlı ve net çalışıyor.
.
Geçtiğimiz günlerde Toyota Başkanı Akio Toyoda ve Toyota Türkiye CEO’su Ali Haydar Bozkurt’un çalışanlarına sahip çıkan muhteşem açıklamalarını paylaşmıştım.
Hemen akabinde, 28 Mart’ta Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu’nun videosu yayına girdi. Örnek yerli kurumsal liderlik videosu olarak izleyebilirsiniz.
Koç Holding, korona virüsü kriziyle mücadele sürecine elindeki imkanları karşılıksız seferber ederek halkına ciddi destek veriyor;
Hastanelere; küçük beyaz eşya, çamaşır ve kurutma makineleri gönderiyor,
Solunum cihazı üretenlere Arçelik’in alt yapısını sunuyor,
Ford Otosan ve Tofaş siperlikli maske üretiyor,
Tofaş entübasyon kabini yapıyor,
Divan City ve Divan İstanbul otelleri sağlık çalışanlarının hizmetine sunuluyor
veeeee
son olarak bugün itibariyle kendisini geliştirmek isteyen bütün insanlara Koç Akademi videolarını bir ay boyunca sınırsız kullanıma açtı.
Alkış alkış alkış.
.
Geçtiğimiz yıllarda bir Bahçeşehir Üniversitesi’nin organize ettiği İtibar Yönetimi Çalıştayı’na katılmıştım. Müthiş bir sabahtı. Türkiye’nin en büyük, önemli yerli veya yabancı topluluk ve şirketlerinin pazarlama direktörleri oradaydı.
Moderatörümüz çalıştayın başlangıcında bizlere “İtibar nedir? diye sordu.
Grup bayağı tartıştı. En son yanımda oturan ve hiç sesini çıkarmayan yaşı 70’lerine yakın, danışman üstat el kaldırdı. Ağırdı. Sakindi. Özdü. Herkes sanki onun konuşmasını bekliyorcasına bir anda sustu:
“İtibar, sözünün eri olmaktır, yapacağım dediğini yapmaktır.”
Grup topluca, tereddütsüz onu “evettt” diye onayladı. Üstat sonra devam etti;
“İtibarlıysan, güvenilir olursun”
Sonrasında moderatör gruba sordu:
“Peki, sizce Türkiye’nin en itibarlı şirketi hangisi?”
Grupta yine ateşli bir tartışma başladı. 1, 3, 5 dakika derken baskın bir ses “Koç Holding” dedi. Bir diğer katılımcı “evet, Koç Holding” diye onayladı. Sonra bir diğeri, sonra bir diğeri…
Ne enteresandı ki, o çalıştayda Koç Holding şirketlerinden kimse yoktu. Belki de isabet oldu. Onların olmadığı ortamda onların itibarı herkes tarafından konuşuldu. Kabul gördü.
İşte geçek başarı budur.
Koç Holding Türkiye’nin en itibarlı şirketler topluluğudur.
Korona virüs krizi sürecindeki üretken sorumluluk bilinci performansı da halk tarafından onlara neden güvenildiğinin net kanıtıdır. Hakkediyorlar.
Okul haftası spor ile başlar. Kesinlikle herkese sabah 20-30 dakika hareket etmelerini şiddetle tavsiye ediyorum. Hafta sonu iki gün spor yapmadım, bedenime ağırlık, ruhuma kasvet çöktü resmen. Ama şu an öyle değil. Evin camlarını açarak püfür püfür sabah serindiğinde 30 dakika kol kaldır, bacak indir, kalça çevir, bel esnet, bir de üstüne harika duş … oh be insan kendisine geliyor resmen, iyi hissediyor.
Bugün yeni aldığım ve bundan sonra da uygulayacağım bir kararla sanki işe gidiyormuş gibi giyindim. Makyajımı yaptım. Ayakkabımın altını silerek giyip, aynada yansıyan siluetimden pek memnun, toplantı için 10:20’de bilgisayar başına oturdum. Saat 13:00’u geçe biten toplantı güzel geçti. Yarın devam edeceğiz.
Toplantı sonrasında iki önemli telefon görüşmesi yaptım. Üst yönetimler çalışanlarını korumak için büyük çaba harcıyor ve bu samimiyeti toplumun birbirine kenetlenmesi, yardımlaşması adına çok değerli buluyorum. Gerek organize edilen yardım kampanyaları, gerekse gönüllü çalışmaların imkanı olan herkes maddi, manevi ve emeği ile desteklemeli.
Bir de bütün bu çabalara ek olarak, en azından büyük şehirlerde sokağa çıkma yasağı ilan edilse süper olacak. İstanbul’un farklı noktalarından dolu cadde ve sokak fotoğrafları geldikçe “neden?” diye soruyorum. Dışarıda çalışmak zorunda olanlar sabah erken saatte ofisine, fabrikasına gidiyor, caddelerde yürüyen insanların oralarda ne işi var?
.
Kariyer.net blogu için hazırladığım Nisan ayı ilk yazımı yayına alınması için gönderdim. İkinci yazımı da bu gece bitirmeyi planlıyorum. Yazıları ilerleyen günlerde Kaynağım İnsan’da da yayına alacağım.
.
Bugün şans eseri karşıma çıkan bir video beni çok şaşırttı. Toplumlarda sıra dışı yetenekli insanların varlığı büyük zenginliktir. Belki birçok kişi onu biliyordur ancak ben ‘koşan adam’ Uşaklı ultra maratoncu Akın Yeniceli ile yeni tanıştım. Yeteneğine, özgünlüğüne ve samimiyetine bayıldım. Kendisine koşma kapasitesi nedeniyle ‘Forest Gump’ yakıştırması yapan ve yarışlarda mütemadiyen kaybolan Akın Yeniceli’ye günüme neşe ve mutluluk kattığı için teşekkür ediyorum. İyi ki varsın 🙂
Pazar sabahım tam bir “pazar sabahı” kıvamındaydı.
Yaprak’a bir sandviç, kendime de bergamot çayı, karanfil, elma, vanilya karışımı yaparak güne çok ama çok yavaş başladım. Saçımı bile taramadan öğlene kadar yatıp kitap okudum, yerli, yabancı basını taradım, kısa kısa yazışmalar yaptım.
Bizim evimizde uzun yıllardır televizyon izlenmiyor. Korona virüs bile bu alışkanlığı bozamadı. Hafta sonu iş de olmayınca eve tam bir sessizlik çöktü. Açık pencereden gelen tek tük araba egzozu, karşı apartmanın bizim hizamızdaki dairesinde yaşayan kadının bitmeyen telefon konuşmaları ve gün boyunca yağan yağmurun fısıltısı dışında bugünden aklıma duyduğum başka bir ses gelmiyor.
Korona virüsü ile geçen günlerimizin bir diğer şaşırtıcı gelişmesi benim yemek yapmam. Anlaşılabileceği üzere yemek yapmak hiç bir zaman favori faaliyetler listemde olmadı. Hatta pişirdiğim yemekleri tadanlar “sen belki de yemek yapmamalısın” bile demiştir. Bendeki bu negatifliği aşmak için bir ‘Aşçılar’ etkinlik grubuna da katılmadım değil, yine olmadı.
Gelin görün ki, koşullar değişir ve İpek’in de zorunlu olarak mutfağa gireceği günler gelir. Geldi. Hayatımda ilk defa bu hafta kapuska yaptım desem, şaşırır mısınız? Sizi bilmem ama ben çok şaşkınım. Şimdi tribünler soruyor, “ne o mutfakla aran mı ısınıyor? Önümüzdeki günlerde seni başarılı bir aşçı olarak mı göreceğiz?” . Cevap: Her ne kadar Stefan Zweig “Bir şeye alıştıktan sonra hiç bir şey zor değildir” diyorsa da, ben de “alışmam, alışamam” diye haykırıyorum. 🙂
.
Pazar gününüm en güzel tarafı ise Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı’nın bir kaç seminerine kayıt olmamdı. Birbirinden değerli kültür, sanat, bilim insanlarının verdiği seminerleri lütfen siz de inceleyin. Eminim hoşunuza gidebilecek sıra dışı başlıklar bulacaksınız. Belki bir seminerde karşılaşırız bile, neden olmasın? 🙂
Bu sabah Yaprak’la tam hafta sonu tatili havasındaydık. Geç kalktık. Spor da yapmadık. Spor yapmamak da iyi geldi 🙂
Dün alışveriş için Migros sanal markete sipariş vermeye çalıştım. Ancak oturduğum bölgeye dört gün boyunca sevkiyat yapılmayacağına dair bildirim geldi ve satınalma sürecimi gerçekleştiremedim. Dolayısıyla listem elimde, evime yakın olan markete gittim. Aklımda “erken gidersem içi her gece sterilize edilen, sakin bir markette daha güvenli alışverişimi gerçekleştiririm” düşüncesi vardı.
Marketin sterilize edildiğinden eminim ama sakinlik konusunda yanılmıştım. Sabah 10:05’de içerisi öyle kalabalıktı ki, bir an tereddüt ettim. Ama ‘gelmişken dönmeyeyim’ diyerek kısa sürede ihtiyaçlarımı toparladım, kasadan geçtim.
Son derece normal gibi görünen bu süreçteki gerçek aksaklık görünenlerde değildi. İçimde aşırı olumsuz “o” his belirdi marketin kapısından çıkarken ve bir karar verdim. Eve gidecek, 2 hafta boyunca da zaruri olmadıkça kapıdan dışarı çıkmayacaktım.
Dilerim herhangi bir sağlık problemi yaşamam. Yaprak 15 gündür evden çıkmadı. Biri eve virüs taşıyacaksa, o kişi benim. Bir daha bu riski göze alamam. Ben hasta olursam kızıma kim bakar?
Günlerden Cuma. Yoğun bir haftanın son okul ve iş günü.
Yaprak’la sabah rutinimize devam ettik. 40 dakika sporumuzu yaptık. Kaslarımın ağrısı geçti. Kendimi dinç ve iyi hissediyorum. İşin güzeli, sabah tartıldım. Bir kilo vermişim. Bir keyiflendim ki, anlatamam. 🙂
Spor sonrası saat 10:30’da proje toplantımıza başladık. Verimli geçen çalışmayı 13:00’de bitirdik. Toplantıların devamı gelecek hafta pazartesi gününe.
.
Şirketlerin evden çalışma sürecini verimli kılmak için yapabilecekleri neler olabilir?
Operasyonel olarak işler yavaşladı. Ancak yapısal olarak bu süreç şirketler için bir fırsat. Hızla proje ekipleri kurularak süreç iyileştirme/geliştirme projeleri, beyin fırtınaları sanal ortamda hayata geçirilebilir. Biz bir haftadır sabah saatlerinde bu kıvamda toplantılarda buluşuyoruz. Ve her etap sonunda “bu çalışmayı iyi ki yapıyoruz” diyoruz.
Bunun haricinde şirketlerin üst yönetimlerinin liderliklerini göstermeleri gereken bir dönemdeyiz. Dün Toyota CEO’su Akio Toyoda’nın videosu yayına girdi. Toyoda videoda “Biz bir aileyiz, bu zor günleri de aşacağız” diyor.
Sonsuz takdir ettim. Japonların çalışma disiplinlerini yakından takip ve tecrübe etmiş biri olarak videoya hiç şaşırmadım. Ülkemizde insanların işlerini kaybettikleri veya kaybetmekten korktukları bir süreçteyiz. Bizden de bir patron çıksa, “kimse işini kaybetmekten korkmasın” dese, güzel olmaz mıydı?
.
Akşam saatlerinde devletten ‘evden çıkma yasağı’ beklerken, ‘gönüllü karantina, kendi OHAL’imizi yaşamak’ gibi bulanık ve bence işe yaramayan uygulamalara devam edeceğimizi öğrendik. Bu genişliğin sıkıntılarını önümüzdeki günlerde çokça yaşayacağımızı düşünüyorum.
Sonrasında hayatımda yaşadığım en uzun sanal toplantılar etabına başladım. İlk proje toplantım 10:30-14:15, ikinci etüd toplantım 16:00-17:10, üçüncü proje toplantım 17:25-19:30 arası sürdü. Toplam 7 saat ekran başında oturunca, beynimin sol tarafı bana kırmızı bayrağı kaldırdı.
Ama hayır, ekran sürecim daha bitmemişti: Yaprak’la beraber akşam saatinde İzmir Kahkaha Kulübü’nün İK Bloggerlar için organize ettiği sanal kahkaha yogasına katıldık. Kahkaha yogasını ilk defa tecrübe ettim. Kanımca bu yoga çeşidi de diğerleri gibi antreman yaptıkça daha etkin hale gelir. Gülmeyi, kahkaha atmayı doğal yollarla seven ve sık sık ‘uygulayan’ biri olarak, yoga sürecindeki sahte kahkahaları üretmeye çalışmak bayağı enerji harcamama, karın kası çalıştırmama neden oldu. Sabah sporları yüzünden ağrıyan karın kaslarıma akşam şoku yaşattım diyebilirim. Sevgili Duygu Yılmaz Hancılar ve Aydan Çağ Aydın’a pozitif enerji dolu seans için teşekkür ederiz. 🙂
İzmir Kahkaha Kulübü benzer seanslarına her Pazartesi sanal ortamda devam edecek. Meraklısına tavsiye ederim.
Bilgisayar başından yazıyı bitirince kalkacağım. Şurası net ki, bu kadar uzun saatler bilgisayar başında oturmak iyi değil. Önümüzdeki günlerde ekran kullanma süreme bir ayar vermem gerek.
Sabaha kızım Yaprak’ın okulunun gönderdiği fitness videolarındaki hareketleri uygulayarak başlamak bana çok iyi geliyor. Tabii bu kadar harekete alışık olmayan beden ve kaslarımın nasıl ağrıdığını kelimeler ile ifade etmek istemiyorum.
Spor faslının ardından hızlıca bir duş ve bilgisayar başına oturuş. Sonrası dört saat süren kalabalık katılımlı sanal proje toplantısı. 12 kişi bayağı iyi iş çıkartıyoruz, yarın ve önümüzdeki gün ve haftalarda da çalışmaya devam.
Proje toplantım sonrasında üç yıldır işbirliği yaptığım sivil toplum kuruluşundan telefon aldım. Mart ayında Kilis’de gerçekleşmesini planladığımız ancak sınırdaki savaş durumu nedeniyle ertelenen eğitimi tüm Türkiye’ye online yapmak olasılığını konuştuk. Böyle bir açılımın harika olacağına karar verdik. Gerekli teknik hazırlıkları yaptıktan sonra süreci başlatacağız.
Hemen akabinde çok sevdiğim eski arkadaşım ve meslektaşımdan gelen bir görüşme çağrısı beni hem şaşırttı, hem de mutlu etti. Londra’da yaşayan arkadaşımla korona virüsünü ve bunun iş hayatındaki insana nasıl yansıyabileceği üzerine uzun uzun konuştuk. Biz insan kaynakları uzmanları için bu sıra dışı zamanlardan öğrenilebilecek çok konu var. İşin ev hayatının tam da göbeğine girdiği şu 2-3 aylık süreci iyi okumamız, analiz etmemiz, modellememiz lazım.
Arkadaşımın beni heyecanlandıran bir de haberi oldu. Uluslararası bir şirket ile yapabileceğim güzel bir çalışmanın ön haberiydi bu. Çok hızlı gelişecek bir sürece benziyor. Şirket ile yazışmalara başladık bile.
.
Şu anda iş dünyası sanal toplantılar ve eğitimler üzerinden enerjisini yüksek tutmaya çabalıyor. Elbette internet teknolojilerinin meyvelerini yiyoruz. Ben bir toplantımı Zoom ile yaparken, bir diğerini Google Hangouts, farklı birini de Microsoft Teams ile yürütüyorum. Kim bilir daha ne çözümler/uygulamalar var, ben bilmiyorum. İnsan düşünmeden edemiyor, ya olmasalardı, ne yapardık?
.
Akşam saatlerinde ise günün bombası evimizin salonuna “buuuum” diye düştü, Milli Eğitim Bakanı okulların 30 Nisan’a kadar uzaktan eğitim ile devam edeceğini söyledi. Böyle bir karardan anlayabiliriz ki, iş hayatı da farklı olmayacak. Korona virüsünün yayılma ve dağılma sürecinin en az 2 ay süreceği çok net. O zaman ne diyebilirim? …. Morali yüksek tutarak çalışmaya ve günlük tutmaya devam. 🙂
Yaprak’la sabah sporu ile başlayan günüm dolu dolu devam etti.
Sabah erken saatte başlayan ve uzun süren proje toplantımızı Google Hangouts kullanarak gerçekleştirdik. Elbette yüz yüze çalışmak daha keyifli ancak sanal toplantı yapmak da verimlilik noktasında herhangi bir eksiklik yaşatmıyor. “Sanal toplantılara devam” yeni sloganımız.
Bugün Türkiye’nin Mühendis Kızları Projesi kapsamında Etkili Proje Yönetimi Eğitimi’nin 3. ve son fazını online olarak gerçekleştirdik. Mühendis kızlarımı çok özleyeceğim. Hepsi için çok heyecanlanıyor, mühendislik yetkinliklerini sürekli geliştirebilecekleri iyi işleri olsun istiyorum. Onların aydınlık gelecekleri için sunabileceğim her katkı benim için büyük mutluluk.
Gün içinde ev ihtiyaçlarımız için markete gitmem gerekti. İlk günlerdeki stok çılgınlığı bitmiş görünüyor. Reyon aralarında dolaşan tek tük insan, kasalarda müşteri bekleyen kasiyerlerden başka etrafta kimsecikler yoktu. Hem şaşırdım, hem de sevindim. Türkiye’yi bilemem ama bizim mahalle evde oturuyor 🙂
.
Bugün yabancı basında okuduğum bir makale çok ilgimi çekti. Korona virüsünün ile mücadelede Taiwan ‘başarılı ülke’ kategorisinde yer alıyor. Bu başarının gerisinde ise devlet ile sivil toplumun işbirliği var. Bu işbirliği mekaniğinin adı “g0v”. Taiwan’da 2016 yılında yazılımcılar, tasarımcılar, sivil toplum kuruluşu çalışanları ve halk bir araya gelerek g0v platformunu açmış. O tarihten bu güne g0v platformunda çeşitli sivil toplum projeleri ve uygulamaları geliştirilmiş, hayata geçirilmiş.
Korona virüsü ile mücadele sürecinde Taiwan devleti ve sağlık bakanlığı g0v platformu ile işbirliği yapmış. Virüsten korunma malzemelerinin dağıtımı, ülkedeki eksiklikler, hastaların durumu konularında şeffaf bilgi akışı bu işbirliği sayesinde 7×24 kesintisiz sağlanmış. Şeffaflık, devlet ve halk arasında büyük bir güven ortamı oluşturmuş ve virüs kontrolü kısa sürede sağlanmış. Taiwan’ı tebrik ediyor, darısı bizim başımıza diyorum.
Bugün okullar açıldı. 7. sınıfa giden kızım Yaprak’la sabah 09:00’da güne sporla başladık. Okulun bütün öğrencilerden iki YouTube videosu üzerinden istediği bu aktiviteyi kızımla yapıyor olmak çok hoşumuza gitti. Haftanın kalanında da güne zinde başlamaya devam edeceğiz.
Yaprak ekran başında, Zoom üzerinden verilmeye başlanan ilk dersine oturduğunda ben de bilgisayarımın başına geçtim. E-posta kutuma beni heyecanlandıran iki posta gelmişti.
İlki uzaktan çalışma ile yürüteceğim İK projesine aitti. İçinde bulunduğum şehirler arası proje sürecinin gerektirdiği yazışmayı bekletmeden yaptım.
Ardından ikinci ve oldukça zamanımı alan e-postaya geçtim. Türkiye’nin en büyük ve köklü kuruluşlarından birinin tedarikçi havuzuna girmek üzere çok kapsamlı bir veri girişi yapmam gerekiyordu. Büyük şirketlerin tedarik zinciri yönetimi işlerini nasıl yürüttüğünü tecrübe etmek çok keyifli oluyor. Akıllı tasarlanmış veri giriş ekranları beni oldukça zorladı. Sisteme pek çok evrak yükledim. Yazılar yazdım, tercihler yaptım, taahhütlerde bulundum. Bayağı uğraş sonrasında “hayırlısı” diyerek -gönder- butonuna tıkladım.
Sonrasında mevcut projelerimden birinin üst yönetimi ile görüştüm. Virüs vakası öncesinde 23 Mart tarihi için programlanmış önemli bir proje toplantımız olacaktı. Toplantıyı 24 Mart’a yani yarına aldık. Buluşmayı Google Hangouts üzerinden yapacağız. Kalabalık katılımlı, ilk sanal proje toplantım olacak. Ne heyecan 🙂
Ve günün benim için bombası PERYÖN Merkez ile olan görüşmemdi. PERYÖN Akademi‘nin üç yıldır eğitmenliğini yapmaktayım. Nisan ayında gerçekleşecek Performans Yönetimi Eğitimi’ni maalesef ertelemek zorunda kaldık. Ancak her zaman farklı çözümler istenirse geliştirilebiliyor. PERYÖN Akademi yönetimi aldığı kararla uzaktan eğitim sistemini güncelleyerek yakında başlatacak. Akademi ile ertelenen Performans Yönetimi Eğitimi’ni sanal ortamda organize etmek üzerine hemfikir olduk. Enokta platformu üzerinden yapacağımız eğitimin duyurusunu önümüzdeki günlerde yayınlayacağız.
.
Bilgisayardı, telefondu, veriydi, evraktı, e-postaydı derken saati 16:45 yaptım. Gayet verimli bir iş günüydü. Memnunum.
Ben kendimi ‘home office/ev ofis çalışan’ ama hiç bir zaman evde olmayan bir serbest danışman ve eğitmen konumlandırırım. Şimdi ilk defa gerçekten ‘home office’ çalıştığımı söyleyebilirim. Ne kadar etkili ve sonuç üreten bir çalışma modeli olduğunu önümüzdeki günlerde göreceğim, yaşayacağım, yazacağım.
.
Bu arada yurtdışı basını yakından takip eden bir kişi olarak New York bölge valisinin basın toplantısını canlı izledim. New York valisi ekonominin durmaması gerektiğinden bahsetti. Virüs nedeniyle alınan önlemler ve ekonomik faaliyetlerin eşgüdümlü nasıl yürütülebileceğine dair bir plan hazırladıklarını ve diğer eyaletlere de örnek teşkil edebileceğini söyledi. Merakla planın açıklanmasını bekleyeceğim. Bize de ilham verebilir.
.
Akşamüstü saatlerinde Daren Acemoğlu’nun bugün Foreign Affairs dergisinde yayınlanan yazısını okudum. Yazı korona virüsünün ABD ve devlet yönetimi üzerindeki etkilerini analiz ediyor. Acemoğlu’nun okumakta olduğum kitabı ‘Dar Koridor‘a atıflarda bulunan yazıda Türkiye’de yer alıyor. Merak eden ilk önce kitabın ortaya koyduğu önermeyi, sonra makaleyi okusun. Daha anlamlı olacaktır.
Bir daha yaşamamamız dileğiyle, evdeki günlerimi iş ve gelişim eksenli kayıt altına almaya karar verdim.
Ben Korona virüsünün etkilerini üç hafta önce hayatımda net olarak yaşamaya başladım. Otomobil kullanmayan bir vatandaş olarak her gün defalarca toplu taşıma aracı değiştiriyorum. İstanbul’un gerek Avrupa, gerekse Anadolu yakasında en uç sanayi bölgelerine danışmanlık ve eğitim işlerim nedeniyle gitmem gerekiyor. Dolayısıyla üç haftadır yaşları ileri olan anne, babama ‘virüs bulaştırırım’ korkusuyla gitmiyordum.
Mart’ın ikinci haftası virüs iş dünyasını da etkisi altına aldı. 9 Mart Pazartesi gününden itibaren korona virüsü ile ilgili iş dünyası olarak neler yapabileceğimizi araştırmaya, soruşturmaya başladık.
Öncelikli olarak derhal hukuki ayağına baktık;
4857 SAYILI İŞ KANUNU
Çağrı üzerine çalışma ve uzaktan çalışma (1)
Madde 14 – Yazılı sözleşme ile işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili olarak kendisine ihtiyaç duyulması halinde iş görme ediminin yerine getirileceğinin kararlaştırıldığı iş ilişkisi, çağrı üzerine çalışmaya dayalı kısmi süreli bir iş sözleşmesidir.
Hafta, ay veya yıl gibi bir zaman dilimi içinde işçinin ne kadar süreyle çalışacağını taraflar belirlemedikleri takdirde, haftalık çalışma süresi yirmi saat kararlaştırılmış sayılır. Çağrı üzerine çalıştırılmak için belirlenen sürede işçi çalıştırılsın veya çalıştırılmasın ücrete hak kazanır.
İşçiden iş görme borcunu yerine getirmesini çağrı yoluyla talep hakkına sahip olan işveren, bu çağrıyı, aksi kararlaştırılmadıkça, işçinin çalışacağı zamandan en az dört gün önce yapmak zorundadır. Süreye uygun çağrı üzerine işçi iş görme edimini yerine getirmekle yükümlüdür. Sözleşmede günlük çalışma süresi kararlaştırılmamış ise, işveren her çağrıda işçiyi günde en az dört saat üst üste çalıştırmak zorundadır.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Dördüncü fıkraya göre yapılacak iş sözleşmesinde; işin tanımı, yapılma şekli, işin süresi ve yeri, ücret ve ücretin ödenmesine ilişkin hususlar, işveren tarafından sağlanan ekipman ve bunların korunmasına ilişkin yükümlülükler, işverenin işçiyle iletişim kurması ile genel ve özel çalışma şartlarına ilişkin hükümler yer alır.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışmada işçiler, esaslı neden olmadıkça salt iş sözleşmesinin niteliğinden ötürü emsal işçiye göre farklı işleme tabi tutulamaz. İşveren, uzaktan çalışma ilişkisiyle iş verdiği çalışanın yaptığı işin niteliğini dikkate alarak iş sağlığı ve güvenliği önlemleri hususunda çalışanı bilgilendirmek, gerekli eğitimi vermek, sağlık gözetimini sağlamak ve sağladığı ekipmanla ilgili gerekli iş güvenliği tedbirlerini almakla yükümlüdür.
(Ek fıkra: 6/5/2016-6715/2 md.) Uzaktan çalışmanın usul ve esasları, işin niteliği dikkate alınarak hangi işlerde uzaktan çalışmanın yapılamayacağı, verilerin korunması ve paylaşılmasına ilişkin işletme kurallarının uygulanması ile diğer hususlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Hukuki tarafta halen uygulama açısından (idari izin, ücretli izin, ücretsiz izin, zorunlu çalışmayı durdurma, kısa çalışma ödeneği, vb) pek çok sıkıntının yaşandığını okuyoruz. Dünyada da bizden çok farklı değil. SHRM’in yazışma platformunda da benzer konular tartışılıyor.
Stratejik virus kriz yönetimi konusunda yurtdışı kaynaklarda şirketler için en bilgilendirici olan McKinsey’nin paylaşımlarıydı.
16 Mart haftasına girdiğimizde kaynak sayısı çok yönlü arttı.
Ben son ofis çalışmamı 16 Mart Pazartesi yaptım. Sonrasındaki bütün programlarımı erteledim. Sadece online Türkiye’nin Mühendis Kızları Projesi için “Etkili Proje Yönetimi Eğitimi” veriyorum. Üç fazdan oluşan eğitimin sonuncusu 24 Mart Salı günü.
Evde kaldığım beş gün içerisinde ne yaptıklarıma gelince;
Dar Koridor – Daron Acemoğlu, James Robinson kitabını okuyorum. İkilinin ‘Ulusların Düşüşü‘ kitabının devamı niteliğindeki eser hele ki şu günlerde en çok okunması gerekenler arasında. Devlet ve toplum arasındaki özgürlük tabanlı ilişkinin boyutlarını ‘prangallanma’ kavramı üzerinden modelleyen kitabı bitirdiğimde ayrıca kapsamlı tanıtmayı düşünüyorum.
Korona virüsü benim gibi serbest çalışanlar için ayrıca zorlu bir sınav olacak. Mayıs ayı sonuna kadar devam edecek gibi görünen bu süreci gelişim adına fırsata dönüştürmeliyiz diye düşünüyorum. Gelişimin sonrasında katma değerli değişim mutlaka gelecektir.
Genel bilgi paylaşımı olarak başlayan günlüğün takip eden zamanda neye dönüşeceğini ben de bilemiyorum. İnsan evde oturdukça evrilir mi, devrilir mi, göreceğiz … 🙂